BMW, Rover markasını sattığında, Mini’yi yükselen küçük segment premium araç pazarında genişletme planlarını sürdürmeye devam etti.
İngiliz markasının Alman katılımından sonra tanıttığı ilk model 2000 yılının sonlarında MINI hatchback oldu. Retro tasarım stili kökenleri hakkında hiçbir kafa karışıklığı bırakmadı ve BMW sadece altı yıllık üretim süresinde bir milyonun üzerinde sattı.

Yeni R50, MINI’nin yuvarlatılmış şekilleri piyasada anında bir başarı elde etti. Bir ulaşım aracından çok bir moda öğesiydi. Mevcut küçük segment araçların çoğundan daha pahalıya mal olsa bile, premium müşteriler mutluydu. Donanım seviyesine bağlı olarak, otomobilin önünde krom veya gövde renginde bir ızgara bulunuyordu. Süper şarjlı (Cooper S) versiyon için, otomobil üreticisi kaputa bir hava girişi taktı.

İçeride, araba piyasadaki her şeyden farklıydı. İkinci Dünya Savaşı uçaklarından ilham alan anahtarlar ve orta konsolun üzerine yerleştirilmiş büyük, yuvarlak bir kadran ile MINI farklıydı. Alçak bir oturma pozisyonu ve vites kolu için retro tarzı bir tasarım sunuyordu. Arkada, ikiye katlanan bankta iki yetişkin için yer sağladı.

Kaputun altına MINI, üç motor seçeneği taktı. Otomobil üreticisi belirli pazarlar için 1.4 litrelik bir ünite kurarken, dünyanın geri kalanı 1,6 litrelik bir versiyon aldı. Cooper S modeli, süper şarjlı 1,6 litrelik dört potlu bir motor aldı. Dizel versiyon daha sonra geldi ve MINI onu Toyota’dan devraldı. MINI’nin kilit unsurlarından biri, küçük segmentte benzersiz bir özellik olan tüm köşelerde bağımsız süspansiyondu.